Dengeli Yaşam
Charles Hogg yaşamda bir denge sürdürmenin sırrını araştırıyor.
Çocukluktaki bazı olaylar derin etkiler bırakır. Benim anılarımda
Niagara şelalelerini geçen bir ip cambazını gösteren bir televizyon programının
derin bir anısı var. Adımlarını tam bir konsantrasyon halinde birbiri ardından
büyük bir dikkatle yerleştirirken ağzım açık kalmıştı. Bazen durumunu
dengelemek ve yeniden değerlendirmek için durmuştu. Sadece tek bir kayma ya da
küçük bir dengesizlikle yüzlerce metre aşağıdaki çalkantılı beyaz suların içine
düşebilirdi. Nefes kesiciydi.
Bazılarımız yaşamı da benzer biçimde hisseder. İp cambazı gibi,
pek çok aşırılığın içinde yaşarken iç dengemizi bulmak tehlikeli olabilir.
Olağanüstü gerginlik yaratabilir. Bir ikilik dünyasında yaşarız ve her saniye
bu kadar çok aşırılığın arasında nerede durduğumuza dair kararlar vermek
zorunda kalırız. Sessizlik içinde durumu hoş mu görmeliyim yoksa onunla
yüzleşmeli ve gerçekten nasıl hissettiğimi ifade mi etmeliyim? Bir özsaygı
noktasından mı hareket ediyorum yoksa sadece kibirli mi oluyorum? Bencil mi
oluyorum yoksa sadece duyarlı olup kendi gereksinimlerimle mi ilgileniyorum? Ne
zaman bir şeye karışmamalıyım ve ne zaman istediğim şey için ısrar etmeliyim?
Taocu felsefe bu ikilemleri antik Ying Yang simgelerinde ifade
eder. Hemen hemen her saniye zıtların ikiliği ile karşı karşıya kalırız. Ne
yazık ki, doğru dengeyi bulmanın bir formülü yoktur. Her durum görünüşte taban
taban zıt kuvvetlerin farklı bir karışımını gerektirir. Bazı durumlar tamamen
iddialı olmamızı ve nasıl hissettiğimizi ifade etmemizi gerektirir. Diğer
durumlar başkalarının gereksinimleri ve arzularını dikkate alarak işe
karışmamamızı, başka zamanlarda ise bu ikisi arasında bir karışımı gerektirir.
Her durum bizim bir durumu nesnel olarak görme ve orta yolu algılama
yeteneğimize bağlıdır. Benim deneyimimde, orta yol etkilerin ve düşüncenin
bütün gelgitlerini gözlemlediğim bir sessizlik noktası bulmak demektir. Bu
noktadan, tutmam gereken yolu açıkça görürüm.
Çoğumuz yaşamı, kendisini içinde pek çok farklı sorumluluğu yerine
getirmeye çalıştığımız sürekli bir hokkabazlık olarak deneyimleriz. İlk olarak,
ailelerimize ve arkadaşlarımıza karşı sorumluluğumuz nedeniyle - çoğumuz
ilişkileri en yüksek öncelikte hisseder. İkincisi, seçilmiş kariyerimizdeki
sorumluluklarımız. Üçüncüsü, diğer çıkarlarımız, ister toplum hizmetleri, spor,
isterse yalnızca kendi eğlencemiz olsun. Birini ihmal etmek stres yaratabilir.
En büyük stres aşırı çalışmadan gelmez, yaşamımızın ihmal
ettiğimiz bir alanı olan kaygıdan gelir. Herkesin bildiği şeydir, kendi
alanlarında son derece parlak olabilen işkolikler genellikle çalışmayı
yaşamlarının güç buldukları alanlarından kaçmak için kullanırlar. Belki evde
çatışma vardır, ya da hatta kendine saygı eksikliği. Bir uca kaymak genellikle
başka bir alandaki bir eksikliği kapatmanın bir işaretidir. İyi olduğumuz
şeylerin peşinden koşuyormuş görünürüz, ancak yaşamımızı çok akıllı bir
biçimde, bize meydan okuyan ya da zorlandığımız bu şeylerden kaçınmak için,
yaratırız. Ünlü bir konuşmacı bir zamanlar bana bir kalabalığın önünde çok
fazla güveni olduğunu, ancak iş teke tek iletişime geldiğinde genellikle
tamamen yetersiz hissettiğini, o yüzden de bundan kaçındığını söylemişti.
Sonuç, dengesizlik!
Daha yirmi bir yaşımdayken meditasyon yapmaya başladım.
Meditasyonun keşfettiğim harikulade yararlarından biri sahnede kendi
gösterisini izleyen bir seyirci gibi kendimi tarafsız şekilde görme sanatıydı.
Kendimi izledikçe başkalarını memnun etmek için ne kadar çok çabaladığımı,
gerçekten istediğim ya da gereksinim duyduğum şeylerden sürekli ödün verdiğimi
görebiliyordum. Kendimden ziyade başkalarından saygı beklemek daha önemliydi.
Sonuç... daha fazla dengesizlik.
O halde, kendime karşı bir sorumluluğum var mı ve bu nedir? Bazen
çeşitli sorumluluklarımızı bir hokkabaz gibi elimizden düşürmeden çevirme
kaygısının artık aşırıya kaçtığı bir noktaya geliriz. Genellikle bu noktada ben
önceliklerimi yeniden değerlendiririm. Avustralyalı bir sosyal araştırmacı,
Hugh Mackay, 1980'leri "endişeli 80'ler" olarak tanımladı. Pek çok
kişinin kaygı ve aşırılığı çözmek için içsel olarak bakmaya başladığı toptan
bir davranış değişikliği olan "iç yolculuğu" seçtiğini gözlemledi.
Başkalarını ve durumları suçlamak kendini kandırma yoludur, ancak nasıl
hissettiğim konusunda sorumluluk almak benim gerçek yolumdur. Ben ne yaşamın
bana getirdiği zorluklara direnirim ne de onların altında ezilirim.
Fakat her bir durumda denge noktamızı nasıl buluruz?
Kendimizi etkilerden, düşüncelerden ve hatta geçmiş algılamalardan
bütünüyle çekip çıkarmamız ve "helikopter görüşü" yakalamamız
gerekir. Oradan bütün resmi açıklıkla görebiliriz. Yansızlık her zaman büyük
düşünürlerin bir işareti olagelmiştir, çünkü sadece bağımsız bir gözlemci
olarak durumu gördüğümüzde gerçek hakikati algılayabiliriz. Aksi takdirde
duygularımız, arzularımız ya da bağlarımız açıklığımızı bulanıklaştırır.
Bağımsızlık gerçek dengeyi bulmak için o kadar da gereklidir, ancak çoğumuza
kalpsizmişiz gibi de hissettirebilir. Bu sebepledir ki ilk ve en önemli denge
sevgi ve bağımsızlıktır.
Sevgi en büyük ihtiyaçtır. Sevgisini her zaman saf bir niyetle
ifade edenler hep sevgi dolu hissederler. Ancak gerçekten sevgi dolu olmak için
bağımsızlığa ihtiyacımız vardır. Başkalarından bağımsız kalabildiğimizde,
onların eylemlerinden rahatsız olmayız ya da etkilenmeyiz, bu yüzden sevgimizi
sürdürebiliriz. Sevgimiz başkalarının tepkilerine koşullu değildir. "Eğer
sen bunu yaparsan, sadece o zaman sevgimi alırsın..." diye bir sevgi
ticareti yapmayız.
Bazen sınırsız bir sevgi ve destek göstermeliyiz ancak diğer
zamanlarda geri durmak ve başkalarının kendi ayakları üzerinde durmasına izin
vermek zorundayız. Burada, bizim bağımsızlığımız bizsiz yapabilmelerini
sağlamak üzere bir saygı gösterme şekli olabilir. Sevgi dolu ve bağımsız olmak
başkalarının huysuzlukları, hatalı davranışları ve algılamalarının
berraklığımızı bozamadığı bir yerde kalmamızı, farklı etkilerden ve ortamdan
korunmamızı sağlar.
Meditasyon uygulaması sizi doğal olarak 'helikopter görüşü'ne
götürür. Oradan resmin tamamını görebilir ve daha dengeli biri olabilirsiniz.
Denge bulacağınız alanların bazıları şunlardır:
Analiz ve Kabul
Bazı durumlar berrak analiz gerektirir, ancak analiz meseleyi sona
erdirmez. Zihin olayları sık sık tekrarlar ve tarafsızlığımızı korumaya
çalışır. Fakat kabul etmek öznel duyguları temizler ve yaşamla geçinmemize izin
verir. Kabul etmek inkâr ya da bastırma anlamına gelmez sadece daha fazla hiç
bir şey yapılamayacağının farkına varan daha derin bir bilgeliktir.
Yapabileceğimiz tek şey her ne olmuş ise gerekli dersleri almak ve geleceğe ilerlemektir.
Alçak Gönüllülük ve Otorite
Öz saygıya sahip olduğumuzda, sözlerimiz ve eylemlerimiz alçak
gönüllük ifade eder. Bazıları alçak gönüllülüğe hayranlık duyduğunu söyler,
ancak mütevazı insanların paspas olabileceğini hisseder. Ancak gerçek alçak gönüllülük
yumuşak ve nazik güç ve otorite meselesidir. Bu öz otoritedir, başkaları
üzerinde kontrolü dayatan bir otorite değil. Alçak gönüllü biri bütün doğruları
söyler ama onların otoritesi başkalarının kalplerini kırmaz. Başkaları böyle
bir kişinin ağır başlılığına ve kendine olan güvenine hayranlık duyar. Alçak
gönüllülük ve öz otorite dengesi, büyük bir liderin temelidir.
Memnuniyet ve Tutku
Bazı insanlar asla memnun olmaz. Neye sahip olurlarsa olsunlar,
daha fazlasını isterler. Bu kendilerinin sakin olmalarına ve sunulandan zevk
almalarına asla izin vermeyen iç huzursuzluğun kanser gibi bir çeşididir.
Bazıları ise her hangi bir konuda bir adım dahi ileri gitmek için hiç
motivasyonu yokmuş gibi görünür. Meditasyon uygulamasının nimetlerinden biri
ruhsal özümüzün ve Tanrı ile ilişkimizin derin bir farkındalığını keşfetmektir.
Bu tanınmak için duyulan tutkuyu yatıştırır, bir olgunluk ve
hoşnutluk duygusu yaratır. Bununla beraber, bu iç doyumla birlikte bile, kendi
yaşamlarımızı geliştirmek ve başkalarına yardım etmek tutkusu hala mevcut
olabilir. Fakat bu başkalarının onayını arayan bir tutku değildir, kaynağı
özgün bir yardımseverliktir.
Charles Hogg