1.Bir liderin olmazsa olmaz değerleri hangileridir? Bu değerler nasıl
ortaya çıkartılabilir?
Günümüzde liderliği ön plana çıkaran faktörler farklı kültürlere ve ülkelere
göre değişkenlik gösterebiliyor diye düşünüyorum. Herhangi bir coğrafi bölgede ‘lider’ olarak
gösterilen bir kişinin, başka bir bölgenin kültüründe aynı özellikleri
sergileyerek liderlik yapamayabileceğine inanıyorum. Yine de bir genelleme yapmak gerekirse; Lider kişinin olmazsa olmaz değerlerini
aşağıdaki gibi sıralayabilirim
- · İnanmak ve Güven: Liderin, konusu ne olursa olsun, başaracağına inanması ve kendine güvenmesi gerekir.
- · Cesaret: Karar verebilme cesareti ve yeteneğinin olması, risk almaktan çekinmemesi gerekir.
- · Hırs ve/veya Tutku: Tabii ki hırs veya tutkuyu çok iyi yönetmek gerekir. Her ikisi de ‘yok edici’ olabilir.
- · Denge: Hem dış etkenlerin yönetilmesi açısından hem de kişisel hırsların, problemlerin, kavgaların karar verme mekanizmasını etkilemesine izin vermemesi açısından dengenin önemli olduğuna inanıyorum.
Neler yapılabilir;
- · İlgilendiği konuyu, çalıştığı iş kolunu iyi bilmesi, özümsemesi, detaylarına hakim olması şart. Konusuna ne kadar hakim olursa, kendine olan inancı ve dolayısıyla ikna kabiliyeti o kadar artar.
- · Dış görünüş ve vücut dilinin en az içsel zenginlik kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Bu konuyla ilgili çalışmalar yapılabilir.
- Baskı altında karar verebilmesi için çalışmalar: Zaman kısıtlaması olan hayali senaryolar kurup, bir işi başarması istenebilir. Örnek vermek gerekirse; Basketbol oynadığım dönemde, antremanlarda iki takıma bölünüp kendi aramızda maç yapardık. Bazen antrenör, bu maçların son beş dakikası için; “Son beş dakika kırmızı takım 15 sayıyla mağlup, top kırmızı takımda” veya “son 15 saniye kırmızı takım 2 sayıyla galip, top beyaz takımda” gibi faklı senaryolar üretirdi. Burada amaç mümkün olduğu kadar gerçek maç ortamı yaratıp, sporcuların baskı altında belirli alışkanlıklar edinmesini sağlamaktı…
- · Kişilere sorumluluk verip, karar mekanizmasında yer almaları istenmelidir. Deneyim sahibi olmalarını sağlamak, alınan kararların sorumluluğunu taşımayı da öğretebilir.
2. Zor bir karar alma anında
neler yaparsınız, nasıl davranırsınız?
Açıkcası bu konuda çok belirlenmiş bir davranışımın olduğunu
düşünmüyorum. Bazen tamamen içgüdülerimi
dinleyerek karar veririm, bazen de soğukkanlı bir şekilde düşünür, kararın
risklerini, artılarını ve eksilerini tartar ona göre karar veririm. Tek söyleyebileceğim şey; Kararı nasıl
verirsem vereyim pişmanlık duygusu yaşamam…
3. Aldığınız önemli bir riski
bizimle paylaşır mısınız? Bu riski almaya neden ve nasıl karar verdiniz?
Galatasaray basketbol takımıyla şampiyon olduğumuz senenin sonrasında,
burada her şeyi bırakıp, Amerika’da Üniversite okumaya karar verdim. Sadece basketbol oynayarak hayatımın eksik
kalacağını düşünmüştüm. Üniversiteye
gitmek sadece eğitim olarak değil sosyal olarak da bu eksikliği kapatabilir
diyerek, bindim uçağa gittim. Herhangi
bir okulla irtibata geçmemiştim, burslu okumak istiyordum ama bir burs
başvurusu yapmamıştım, “oraya bir gideyim nasıl olsa hallederim” diyerek sırt
çantamı alıp gittim. İşler umduğum
şekilde gelişti, zorda olsa burslu okuma imkanı buldum, hem basketbol oynadım,
hem eğitimimi tamamladım. Şimdi
düşündüğüm zaman, hiç bir araştırma yapılmadan çıkılan bu maceranın “ gençlik
cehaletiyle ” alınmış bir risk olduğunu düşünüyorum. Çok risk almayı seven bir insan değilim. Ayrıca seneler ilerledikçe, belirli bir yaşı
geçip hayatınızı oturttuktan sonra risk almanın daha zorlaştığına inanıyorum. Seneler, “cesaret – kaybedilecekler”
dengesini tersine döndürebiliyor. Bence
önemli olan, daha evvelde söylediğim gibi, verdiğiniz kararın arkasında
durabilmektir.
4. Ekibinizdeki her bir üyeyi
ve kendinizi işe dahil etme ve motive etme konusundaki özel yöntemleriniz
neler?
Ekibin motivasyonunu arttırabilmek için insanları ortak bir hedefe ve amaca
inandırabilmenin önemli olduğunu düşünüyorum.
Bir takımın içindeki oyuncuların kişisel kazançları farklı olabilir
fakat maç kazanılınca yaşanılan mutluluk herkes için aynı olur. Ortak bir hedef ve amaç nasıl yaratılır? Beraber çalıştığınız insanların, çalıştıkları
kuruma, takıma aidiyet duygusunu arttırmak, o grubun bir parçası olduğunu
hissettirmek gerekir. Bunu bazen bir
teşekkür ile yaparsınız, bazen bir hediye alırsınız, bazen toplantı yaparsınız,
bazen prim verirsiniz…Tabii dışardan müdahalelerle motivasyonu sadece belirli
bir seviyeye kadar arttırabileceğinizi unutmamak gerekir. Önemli olan kişinin içsel motivasyonunu arttırmaya
eğilimli olup olmadığıdır.
5. Sizce liderin güce mi yoksa otoriteye mi ihtiyacı var? İnsanları
etkileme konusunda hangi yöntemleri başarılı buluyorsunuz?
Otoriteye ihtiyacı olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Evet günümüzdeki bir çok liderin, liderlik
konumlarını otoriteleriyle sağlamlaştırdığını görüyoruz fakat bu özelliğin
insanları belirli bir ‘davaya’ inandırmak için şart olduğunu düşünmüyorum. “Otoriter” liderliğin, istisnai durumlar
dışında, daha çok bize benzer kültürlerde işe yaradığına inanıyorum. Otoriteyle
yaratılan liderlik, korku üzerine kurulmuş bir liderliktir. Benim inancıma göre liderlik, sevgi, saygı,
adalet duygusu, bilgelik üzerine kurulmalıdır.
Örnek vermek gerekirse, Mandela’yı verebilirim. Rakibi, hatta düşmanı olarak nitelendirilen
insanlarla “beraber yaşamayı öğrenmeliyiz” diyerek, yukarda saydığım bütün
özelliklerin yanı sıra, bir lider olarak, affedebilmenin ne kadar önemli bir güç
olduğunu bütün dünyaya gösterebilmiştir.
Güç? Lider konumuna geldikten sonra isteseniz de istemeseniz de belirli bir
güce zaten ulaşıyorsunuz. Burada iki
önemli konu var: Birincisi, lider
konumuna gelene kadar nasıl bir gücünüz olduğu ve insanları nasıl etkilediğiniz. İkincisi, lider konumuna geldikten sonra elde
ettiğiniz gücü nasıl kullandığınız. Ben daha çok insanların belirli bir “güce”
ulaşmadan evvel kalabalık grupları nasıl ikna ettiğiyle, kendi davasına nasıl
inandırdığıyla ilgileniyorum. İster
Hitler gibi otoriter bir lider olsun, ister Mandela gibi “insancıl” olsun,
liderler bulundukları konuma gelene kadar hangi aşamalardan geçmiştir? Ortak
özellikleri nelerdir? Veya var mıdır? Bu açıdan baktığım zaman en önemli
özelliklerin savunduğu davayı özümsemiş olmak, cesaret, ve hitap edebilme yeteneği
olduğuna inanıyorum. İkinci açıdan
baktığınızda, yani belirli bir seviyeye gelmiş bir liderin gücünü nasıl
kullanması gerektiği konusunda, Lider kişinin “adalet” duygusunu iyi yönetmesi
gerektiğine inanıyorum. Her zaman doğru
ve en adaletli kararı veremeyebilir fakat davayı takip eden insanların liderlerinin
güvenilir ve adil olduğuna inanmaları gerekir.
6. Biraz da günlük
hayatınızdan başedecek olursak: Gününüze nasıl başlarsınız? Güne başlarken ve
işe geldiğinde neler yaparsınız?
“Esnek” yaşamama izin veren bir işim var, zamanlamalarımı kendim ayarlayabiliyorum
ve bundan dolayı kendimi çok şanslı hissediyorum.
Pek sabah insanı olduğum söylenemez. Sabah saat 08.00-09.00 arası
kalkarım. Ofise gelmem 09.30-10.00 arası
olur. Ofiste güzel bir kahvaltı
ederim. Sonrasında gelen mesajları kontrol,
cevaplama, gündelik banka, fatura ödeme işlerini falan yaparım. Gün içinde muhakkak ofise gelen giden sporcular,
idareciler, antrenörler olur.
Sporcuların veya kulüplerin problemlerini, arayışlarını öğrenmek için
yapılan telefon konuşmaları, mesajlaşmalar derken akşam olur. Haftada 2-3 akşam, işim gereği basketbol
maçlarına giderim, Hafta iki gün spor
yapmaya çalışırım. Her Perşembe arkadaş
grubumla Belgrad ormanına off-road yapmaya giderim. İşlerin en yoğun olduğu Haziran – Ağustos
döneminde bu programlar değişebilir; O
dönem içinde yabancı sporcu transferi için yurtdışıyla, özellikle Amerika’daki
menajerler ile yoğun iletişim içinde olmamız gerekir. Dolayısıyla, çalışma saatleri, gündüz gece
kavramı biraz birbirine girer.
7. Gününüzü verimli kılmak
için neler yaparsınız? Zaman yönetimi oldukça hassas bir konu. Zamanı verimli
yönetmek için kullandığınız yöntemler ve araçlar hangileri?
Günlük, haftalık, hatta mümkünse 3-4 aylık programları netleştirmek için
aklıma gelen, konuşulan bütün (iş ve özel) programları hemen telefonuma
kaydederim. Günümüzdeki teknolojik
olanaklar, her an, herkesle iletişim olanağı sağlıyor. Programlama, not alma, hatırlatma konusunda
herhangi birinin yardımına ihtiyacınız yok, tek yapmanız gereken üşengeçliği ve
tembelliği bir kenara bırakıp “yazma” alışkanlığını edinmek ve sırası gelen
işleri yarına ertelememek. Her şeye rağmen,
ne kadar dikkat ederseniz edin, İstanbul gibi temposu yoğun bir şehirde
yaşıyorsanız, zamanınızın iyi yönetimi
gerçekten çok zor. Benim en olmazsa
olmaz diye düşündüğüm konulardan bir tanesi, ev ve ofis arasının yakın
olmasıdır. Anadolu yakasında oturup her
gün Avrupa yakasına geçmek zorunda kalan bir çok insan var. Bu insanlar günlerinin 3 saatini trafikte
geçiriyorlar, zaman kaybının yanında birde fiziksel yorgunluk var, Bu şartlarda
hangi zaman yönetiminden bahsedebiliriz ki?
Dolayısıyla belki ilk yapılması gereken iş yerine daha yakın bir yere
taşınmak olabilir…
8. Yoğun iş temponuzda özel
hayatınızı dengelemek için bizimle paylaşabileceğiniz tüyolar nelerdir?
Yoğun is temposunu düşürüp, isleri daha fazla delege edip, özel hayatınıza
daha fazla zaman ayırmak.
Teşekkürler