23 Eylül 2013 Pazartesi

Written on

Liderlik Tanımım ve Kişisel Yönetim Kurulum


Liderliğin değişimle, gelişimle ve pozitif bir etki yaratarak dönüşüme sebebiyet verdiğini söylemek sanırım yanlış olmaz. Kişisel anlamda bilinçli ve niyete dayalı olmak ve işin iç düşünce sürecimizi yönetmek bunu yaparken de dış dünya ile olan bağlantımızda nasıl bir etki bıraktığımıza bakmak ilişkilerimizi de buna göre yönetmek liderliğimizin açığa çıkması olarak tasvir edilebilir benim gözümde.

Bugün Daniel Goleman’in Duygusal Zeka çalışması, Marshall Goldsmith’in bilişsel psikoloji bazlı liderlik gelişim modeli gibi bir çok Liderlik teorisi, anda kalmak ve super egomuzu yönetmek temasından yola çıkan Eckhart Tolle gibi spritüel yazarlar ve kişisel gelişim düşünürleri,  tek bir şey söylüyor bana: Bütünlük ve olanla ilişki kurma. Bu bağlamda aldığımız kararlarda, yaşadığımız çatışmalarda davranışlarımızı ne şekillendiriyor? Zihin, Beden, Kalp ve Ruh dörtgeni bize farklı bakış açıları sunarken bütünümüzü dikkate almayı, tek bir yere odaklanarak, eleme ya da asimilasyon merakından çıkıp, olan bitenin içinde yaşamayı salık veriyor. Şu anda ne düşünüyorum, ne hissediyorum, bu vücudumda nasıl bir hissiyata sebep oluyor ve ruhum ne istiyor?

Kişisel ya da organizasyonel  anlamda bize liderliğimizi sorgulatan basit ve kapsamlı bir fikre rastladım Harvard Business Review dergisinde, eski bir yönetici olarak da kullanılan benzetmeler bana çok hitap etti, bakalım siz ne diyeceksiniz?

Fikrin başlangıç noktası, hayatın her adımında birileri ile pazarlık içerisindeyiz, fikrimizin ihtiyaçlarımızın, hayallerimizin pazarlığını yapıyor ve sürekli bir alışverişin içinde buluyoruz kendimizi. Dışarıdaki dünya ile pazarlık yaptığımız gibi kendi iç dünyamızda da sürekli bir pazarlık içindeyiz. İçimizdeki farklı duygu ve düşünceler belli bir kapasiteye sahip benliğimizden ilgi çekmeye, kendilerini ön plana çıkarmaya çalışıyorlar. İçimizde de sanki birden fazla kişi ya da benlik varmışçasına. Düşünün ki sizin kendi benlik yönetiminizin de bir yönetim kurulu var ve bu kurulda da belli başlı görevler:

CEO-Chief Executive Officer (vizyoner)

CFO-Chief Financial Officer (öğretmen)

COO-Chief Operations Officer(savaşçı)


CHO-Chief Human Resources Officer(besleyici)


Vizyoner kişi, içgüdülerine kulak veren, fikir yaratan ve peşinden giden, yeniliğe açık biri.
Analizci, verilere dayalı, analitik kabiliyeti yüksek, bilgiyi değerlendiren ve kullanabilen.
Besleyici, duygularla beslenen ve ilişki yönetimini sağlayan kişi.
Savaşçı ise aksiyona geçen, rol model olmayı önemseyen, yaptıklarıyla öğrenen kişi.
Bunlardan hangisiyim diye sormak yerine şu soruları sorsak ne mümkün olur acaba?
1. Bu dört yönetici benim içimde günlük olarak nasıl çalışıyor?
2. Her birinin beceri ve yetkinliklerini ilerde nasıl kullanabilirim?
3. Bu dört kişi arasında dengeyi nasıl kurarım?
Kendimizi eleştirmek ve yargılamak yerine, farklı bakış açılarını benimsemek adına içimizdeki tüm kimliklere sarılmak, potansiyelimizi açığa  çıkarmak güzel bir başlangıç noktası...

Siz ne dersiniz?











16 Eylül 2013 Pazartesi

Written on

Bu yaz beni ne etkiledi, kişisel liderliğimde kendime sorduğum sorular?




Toplum olarak, Türkiye olarak zor zamanlardan geçiyoruz, farklılıkları dillendirmeye çalışıyor, iletişim kurmayı deniyor, hayal kırıklıkları içinde küllerimizden doğmaya çalışıyor, bir o kadar da bunları yaparken hatalar yapıyor, suçlayıcı ve savunmacı zırhlar giyiyoruz. Kutuplaşma çizgisinde gidip geliyoruz.

Bir yandan gelişim için tartışmanın ve çatışmanın elzem olduğunu düşünerek, toplumsal konularımızın dillendirilmesi beni mutlu ediyor. Öte yandan, bu farklı söylemlerin yönetilememesi, farklı seslerin duyulmasına tahammülsüzlük, orantısız şiddet, kayıplarımız ve demokrasi adına olanlar beni üzüyor. Bu ikili duygular içerisinde, yazın okuduğum bazı kitaplar ve katıldığım bir kaç atölye çalışması ve sayısız konuşma tüm bu sosyolojik ve psikolojik fırtına içerisinde içime dönmemi ve kendime bakmamı, dış dünya ile olan ilişkimi masaya yatırmamı sağladı. Bu yaz kendime sorduğum sorular:

1. Güç benim için ne demek, otorite ne demek?

2. Genç olmak ne demek, genç ve yaşlı birbirinden ne öğrenebilir?

3. Farklılıklarla ilişkim ne? Ne kadar farklılıklara tolerans gösterebiliyorum, ne ölçüde farklılıklarla yaşayabiliyorum?

4. Hayat zorlaştığında, ya da tabiri caizse kafama bir tuğla attığında, ben bu durumdan nasıl etkileniyorum? Zorluklara verdiğim isim ne? Bu isim beni nasıl etkiliyor?

5. Karşılaştığım durum ya da kişiler beni zorladığında benim tepkim ne? Bu bir tepki fırsatı mı, öğrenme ve gelişme fırsatı mı?

6. İçimdeki yargılayan ses nereden geliyor? Ne zamanlar ortaya çıkıyor? İlişkilerimi nasıl etkiliyor? Başkalarında görüp kabul edemediğim özellikler ne? Kendimde olmasına tahammül edemeyeceğim özellikleri ufacık da olsa hayatımın bir döneminde deneyimlemiş olabilir miyim?

7. Günlük hayatımda çoğu zaman ana odaklanarak mı yaşıyorum, yoksa sık sık geçmiş pişmanlığı ya da gelecek endişesinde içinde miyim? Geçmiş ya da gelecekte yaşayarak neyi kaçırıyorum?

Bu ve daha fazla soruyla karşılaştım bu yaz, düşünmeye ve hissetmeye çok ihtiyacım vardı. Kendi içimde keşifler, sorularımı ve duygularımı anlamlandırdı. Bu sorulara cevap vermektense bu yazı ile size sadece sorular sormak istedim. Kendi iç yolculuğunuzda siz neredesiniz?